Duyguların Diliyle Tanışmak
Bir çocuk ağladığında, sadece gözyaşları akmaz. Bazen utanç, bazen kaygı, bazen de “neden bu kadar çok üzülüyorum bilmiyorum” diyen bir ruh taşar dışarıya. Çocuklar duygularını doğrudan anlatmazlar. Anlatamazlar. Çünkü her duygu, önce tanınmalı, sonra isimlendirilmeli, sonra ifade edilmelidir. Ancak birçok çocuk bu sürecin en başında, duygusunu tanıma aşamasında takılır.
Duygusal gelişim, zihinsel gelişimin sessiz eşlikçisidir. Ancak akademik başarıya gösterilen ilgi kadar, çocuğun “ne hissettiğini fark edebilme ve bunu uygun şekilde ifade edebilme” becerisi çoğu zaman gölgede kalır. Oysa duygusal farkındalık, sosyal ilişkilerden benlik gelişimine kadar pek çok alanı etkileyen temel bir beceridir.
Bu yazıda, çocukların duygularını tanıma süreçlerini psikodinamik bakış açısıyla ele alacağız. Ebeveynlerin, bakımverenlerin ve uzmanların bu süreci nasıl destekleyebileceğine dair hem kuramsal hem de pratik önerilere yer vereceğiz.
Duygusal Okuryazarlığın Temeli: Tanımak ve İsim Vermek
Duygusal okuryazarlık, bireyin kendi duygularını tanıyabilmesi, ifade edebilmesi ve başkalarının duygularını anlayabilmesidir. Bu beceri, sadece sosyal ilişkileri değil, aynı zamanda içsel dengeyi de etkiler. Duygular tanınmadığında bastırılır, bastırıldığında ise çeşitli davranış sorunları ya da psikosomatik belirtiler şeklinde ortaya çıkabilir.
Örneğin: “Karnım ağrıyor ama nedenini bilmiyorum” diyen bir çocuk, çoğu zaman bir kaygıyı ya da korkuyu bedeni üzerinden dile getiriyordur. Bu noktada sorun, ağrı değil; tanınmamış bir duygudur.
Psikodinamik kurama göre, duygular bilinçdışına itildiğinde çeşitli savunma mekanizmaları devreye girer: bastırma, yalıtma, yansıtma… Bunlar kısa vadede işe yarasa da uzun vadede bireyin ruhsal dengesini zorlayabilir. Freud’un ifade ettiği gibi: “Bastırılan her şey bir gün başka bir biçimde geri döner.”
Çocuklar Neden Duygularını Tanımakta Zorlanır?
Duyguları tanımak, basit bir öğrenme süreci değildir. Nörobiyolojik, dilsel ve ilişkisel gelişimin eşzamanlı ilerlemesini gerektirir. Özellikle 0-6 yaş döneminde beynin duygularla ilişkili bölgeleri (örneğin amigdala ve limbik sistem), hızlı gelişim içindeyken; mantıklı karar alma ve özdenetimle ilgili prefrontal korteks çok daha yavaş olgunlaşır. Bu da çocukların duygularını yoğun yaşamalarına, ancak düzenlemekte zorlanmalarına neden olur (Siegel, 2012).
Haluk Yavuzer (2010), çocukların duygularını tanımakta zorlanmasının başlıca nedenlerinden birinin, bu duygulara erken yaşta isim verilmemesi olduğunu belirtir. “Anne-baba çocuğun duygusunu görmezden gelir, geçiştirir ya da küçümserse; çocuk da o duygunun ismini öğrenemez. Tanımadığı bir şeyi nasıl yönetsin ki?”
Psikodinamik Kuramda Duyguların Gelişimi
Freud: Bastırılmış Duyguların Bedeli
Freud’a göre bireyin erken yaşlarda yaşadığı çatışmalar ve bu süreçlerde bastırdığı duygular, ilerleyen yaşlarda nörotik belirtilere dönüşebilir. Çocuk, öfkesini ifade edemezse içe yöneltir; bu da suçluluk duygularına ve kendini cezalandırmaya neden olur. Dolayısıyla duyguların açıkça ifade edilebildiği ortamlar, bireyin psikolojik sağlığı açısından koruyucudur.
Winnicott: Ayna Tutan Nesne
Donald Winnicott’a göre çocuk ancak bir “tutulma” ortamında duygularını keşfedebilir. Bu tutulma; çocuğun duygularının görüldüğü, karşılık bulduğu ve düzenlendiği bir ilişki ortamıdır. Ebeveyn ya da bakımveren, çocuğun duygusunu aynaladığında çocuk kendi içsel yaşantısını dışsal olarak da fark eder: “Demek ki bu his üzüntüymüş…”
Fonagy: Mentalizasyon
Fonagy (2002), çocuğun hem kendi hem de başkalarının zihinsel durumlarını anlayabilme kapasitesini “mentalizasyon” olarak tanımlar. Bu kapasite gelişmediğinde çocuk ya duyguya boğulur ya da duygudan kaçınır. Mentalizasyonun gelişmesi için, bakımverenin duyguyu tanıması, adlandırması ve yansıtması gerekir.
Dil Gelişimi ve Duygu Tanıma
Duyguları ifade etmek için dile ihtiyaç vardır. Ancak dil sadece kelimelerden ibaret değildir; aynı zamanda temsil kapasitesini de içerir. Çocuk, hissettiklerini söze dökemediğinde, ya davranışla ya da beden diliyle ifade eder. “Sadece bağırıyor, ama neden?” sorusu, çoğu zaman bu temsil eksikliğine işaret eder.
“Alezitimik” bireylerde duyguların tanımlanamaması çocukluk dönemine dayanır. Bu bireyler duygularını kelimelere dökemez, çünkü çocukken bu duygulara isim verilmemiştir. Duygu-dil ilişkisinin erken çocuklukta kurulması, ileride duygusal farkındalığın temelini oluşturur.
Ebeveynlerin Rolü: Duygu Aynalama Becerisi
Çocuğun duygusunu tanıyabilmesi için önce ebeveynin bu duyguyu tanıması, sonra da uygun bir şekilde yansıtması gerekir.
Duygu aynalama nasıl yapılır?
-
Önce kendini regüle et. Ebeveyn sakin değilse, çocuğun duygusunu taşıyamaz.
-
Gözlemle. Ne hissediyor olabilir? Öfke mi? Hayal kırıklığı mı? Utanç mı?
-
Sade ve kısa cümle kur. “Kırıldığını hissediyorum.” ya da “Biraz endişeli gibisin.”
-
Ses tonu ve beden diliyle uyumlu ol. Nötr bir ses tonuyla duyguyu aynalamak işe yaramaz.
Kaçınılması gereken ifadeler:
-
“Ağlama, bir şey yok.”
-
“Bundan da korkulur mu?”
-
“Hadi gül biraz.”
-
“Senin derdin mi var?”
Bu tür ifadeler, çocuğun duygularını geçersizleştirir ve ifade etmesini engeller. Yani çocuğun duygusunu tanımak bir yana, duyguyu bastırmasına neden olur.
Danışmanlık Sürecinde Duygusal Farkındalık
Çocuklarla çalışan uzmanlar için en önemli noktalardan biri, duyguların davranışlar aracılığıyla nasıl ifade edildiğini görebilmektir. Danışmanlık sürecinde özellikle serbest oyun, kukla çalışmaları, resim çizme ve hikâye anlatımı duyguların dışavurumu için oldukça etkili araçlardır.
Bir çocuk, oyunda tekrar tekrar aynı senaryoyu oynuyorsa, burada çözümlenememiş bir duygunun sembolik ifadesi olabilir. Uzman bu durumu dikkatle gözlemler, gerekirse aynalama yapar ve çocuğun içsel yaşantısını anlamlandırmasına destek olur.
Pratik Öneriler: Evde Duygu Tanıma Becerileri Nasıl Desteklenir?
-
Duygu kartlarıyla oynayın. Farklı yüz ifadeleri üzerinden duyguları konuşun.
-
Kitap okurken karakterin ne hissettiğini sorun.
-
“Bugün en çok hangi duyguyu yaşadın?” sorusunu günlük rutine alın.
-
Aynalama yapın: “Kırıldığını hissediyorum, haklı olabilirsin.”
-
Model olun: Kendi duygularınızı dile getirin: “Bugün biraz endişeliyim ama konuşunca rahatladım.”
Sık Yapılan Hatalar
-
“Ağlama, erkekler ağlamaz.”
-
“Senin derdin mi var?”
-
“Mutlu ol, bu kadar üzülme.”
-
“Kızma canım, abartıyorsun.”
-
“Bak, Ayşe hiç ağlamıyor.”
Bu tür söylemler çocuğa şu mesajı verir: “Duyguların geçersiz, sus ve bastır.” Bu da ileride duygu-davranış kopukluğuna, bastırılmış öfkeye ya da benlik değeri sorunlarına yol açabilir. Ancak çocukların duygularıyla baş edebilmesi için ihtiyaçları olan temel şey, duygularının anlaşılmasıdır. Anlaşılmayan ve bilinmeyen duygularla çocuklar baş edemezler.
Sonuç: Duygularla Tanışmak, Benliği İnşa Etmektir
Çocuklar doğduklarında duygularla tanışmazlar; duygularla tanışmaları, onları ifade etmeleri ve yönetmeleri zaman alır. Bu sürecin en önemli bileşeni, güvenli bir ilişki içinde duygulara alan açılabilmesidir.
Duygularını tanıyabilen bir çocuk:
-
Daha güçlü sosyal ilişkiler kurar,
-
Sınır koyma becerisi geliştirir,
-
İçsel kaynaklarını kullanarak stresle baş edebilir,
-
Sağlıklı bir benlik inşa eder.
Unutmayalım: Duygular bastırıldıkça değil, tanındıkça iyileşir. Bir çocuğun “üzgünüm” diyebilmesi, gelecekte “kendimi biliyorum, tanıyorum, ifade edebiliyorum” demesinin temelidir.